T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
KOCAELİ / KÖRFEZ - Halide Edip Adıvar Ortaokulu

Potansiyelimiz

 

BEYNİZMİZİN POTANSİYELİ

 

                          

 

 

Sevgili öğrenciler, beynimizle ilgili bilgilerin çok açık olmadığı geçmiş yıllarda, beynimizin kapasitesi ile ilgili çok değişik fikirlerin ortaya atılması, bir bilgi karmaşasının yaşanmasına yol açmaktaydı. Kimileri,  dahi denilen insanların beyinlerini çok üst düzeyde kullandıklarını, kimileri ise aslında beynin potansiyelinin çok geniş olduğunu, dahi diye nitelendirilen insanların beyinlerini normal insanlara göre biraz daha fazla kullandıklarını iddia ediyorlardı. Ancak günümüzde beynin işleyişi ve bağlantılı olarak da zihinsel potansiyel ile alakalı çok net ve tespit edilebilir veriler elde edilebilmektedir. Bu verilerle beraber, öğrenme ve öğrenme süreçlerine dair birçok bilinmeyen bugün artık netleşmiş durumda ve artık şunu kesin olarak biliyoruz ki, normal bir kapasiteye sahip olup doğru stratejilerle çalışanlar başarıya ulaşmakta zorluk yaşamazken çok zeki olduğu halde yaptığı stratejik hatalar nedeniyle başarıya ulaşmakta zorlanan insanlar var.

Yine eskiden, beyinle ilgili birçok sayısal veri ile karşılaşmak mümkündü ancak bu verilerin çok bilimsel olmadığı da bilinmekteydi. Aslına bakarsanız beynin kapasitesinin ne kadarının kullanıldığına dair bugün bile çok net bir bilgi olmadığını söyleyebilirim. Ancak geçmişten günümüze beynin kullanılma yüzdeleri üzerine yapılan tahminleri kronolojik olarak şöyle ifade etmek mümkündür.

 

YILLAR

TAHMİNLER

1940

Beynin ancak %50'si kullanılıyor

1960

Beynin ancak %20'si kullanılıyor

1980

Beynin ancak %10'u kullanılıyor

2000

Beynin ancak %1'i kullanılıyor

 

Tabloya bakıldığında yıllar geçtikçe, yapılan tahminlerin oransal olarak azaldığı görülüyor. Burada şöyle bir soru akla gelebilir. 1940'lı yıllarda, insanlar beyinlerinin %50'sini kullanabiliyor idiyse eğer, neden insanlık o tarihlerde şimdiye göre oldukça gerideydi. Yani yıllar geçtikçe beynimizi daha mı az kullanmaya başladık, yoksa yapılan tahminler abartı mıydı? Bu soruya verilebilecek cevap, ne şu an beynimizi daha az kullanıyoruz ne de o tarihlerde beyinler daha fazla kullanılıyordu! olacaktır. Aslında her dönemi kendi içinde değerlendirirsek ve her dönemde bir öncekinden daha fazla ilerleme kaydedildiği düşünürsek bu soruya daha mantıklı cevaplar verebiliriz. Doğrusu 1940'lı yıllarda beynin %50'si kullanılıyordu demek iyimserliğin ötesinde bir şeydi, ancak o dönemde yaşanan gelişmeler önceki dönemlere göre en üst düzeyde olduğundan bunu anlayabilmek olası. Peki, nasıl oluyor da yıllar ilerledikçe beynin kullanılma kapasitesi gittikçe azalıyor. Bu azalmanın sebebi gelişen bilim ve teknolojinin artık beynin bütün fonksiyonlarını tamamen deşifre etmesinden kaynaklı olarak, beynin kapasitesinin sanılanın çok çok ötesinde bir potansiyele sahip olmasından ileri gelmektedir. Yani her gelişme yeni bir gelişimin anahtarı olarak ortaya çıkıyor ve yeni şeyler yaratıldıkça da beynin hala kullanılabilecek sınırsız kapasitesinin olduğu düşünülüyor. Günümüzde artık beyinle ilgili neredeyse bilinmeyen kalmadı. Hatta zekâ kuramları ile beraber artık zekânın dar kapsamda bir tanımının yapılması da çok doğru görülmüyor. Artık mesele ne kadar zeki olunduğu meselesinden çok, var olan potansiyelin ne ölçüde kullanıldığı meselesine dönüşmüş durumda. Peki, ortalama zekâya sahip bir insan, ortalama üstü zekâya sahip bir başkasından her durumda daha başarısız olur deme şansımız var mı acaba? Hayır, bunu diyebilme şansımız yok. Çünkü bir insanın yüksek bir IQ'ya  (zekâya) sahip olması, şüphesiz ki bir avantajdır ancak bu tek başına başarı için yeterli değildir. Dolayısıyla zekâ olması gereken bir mefhumdur başarı için, ancak tek başına yeterli değildir diyebiliriz.

 

Peki, zekâ tek başına yeterli değil ise, ne yapılmalıdır o halde? Bu soruya verilebilecek en kesin ve en kestirme yanıt, "zekâyı kullanabilme becerisidir" şeklinde ifade edilebilir. Bunu şöyle bir örnekle açıklamak istiyorum. Zihnimizi bir tarla olarak düşünürsek, bu tarladan en kısa sürede, en çok ve en kaliteli ürünü nasıl alabiliriz? Öncelikle bu tarlanın sürülmesi, mineral açısından zenginleştirilmesi, kaliteli tohumların elde edilmesi ve elzem olan diğer şartların olması veya oluşturulması gereklidir. Diyelim ki bütün bu şartları oluşturduk ama ne yapacağımızı veya nasıl yapacağımızı bilmiyoruz. Bütün her şey mevcut ancak toprağı hala kazma kürekle işliyor olalım. Bu durumda elde edeceğimiz ürün için olması gerekenin çok üstünde bir zaman harcayarak ancak işlemleri bitirebiliriz. İşte , günümüzde öğrencilerin birçoğu, bütün bu olumlu ve uygun koşullara sahip olmalarına rağmen (dershane, özel ders, sayısız kaynak kitap, bilgiye rahatça ulaşabilme, teknolojinin gelişmesi ve ucuzlamasıyla istenilen bütün verilerin anında ellerinin altında olması vb) tıpkı tarla örneğindeki gibi, beyinlerini nasıl kullanacaklarını bil(e)mediklerinden, çok zeki de olsalar başarısızlık yaşayabilmektedirler.

 

O halde ne yapılabilir? Tarla örneğine dönecek olursak. Bütün şartlar mevcut ve biz kazma kürek yerine traktör kullanıyor olalım. Düşünün uçsuz bucaksız toprakları kol gücüyle ve belki de yüzlerce insan bir araya gelse de çok az bir bölümünü işleyebilecekken, traktörle çok daha kısa sürede çok daha geniş bir alanı işleyebilme avantajı ortaya çıkar. İnsan beyni de işlenmeye, müsait bir yapıdadır tıpkı bir tarla gibi ve zekâ da tarlayı sürmeye yarayacak traktör gibidir. Ancak o traktörü kullanmayı bilmiyorsak hiçbir işe yaramayacağını bilmek için müneccim olmaya da gerek yok sanırım.  Bu açıdan zekâ gerekli olan bir şeydir ancak yukarıda da belirttiğim üzere, onu kullanmayı bilmiyorsak ne yazık ki var olan potansiyelimizi de heba etmiş oluyoruz ki bu daha da acı veren bir durum olarak karşımıza çıkar. Dolayısıyla beynin etkili ve verimli bir biçimde kullanılması durumunda, normal bir IQ seviyesi ile çok başarılı işler yapmak mümkündür. Yani beyni doğru kullanarak, kolay, kalıcı ve olabildiğince hızlı öğrenmek mümkün olabildiği gibi artık bu bir sır da değildir.

 

Bunu bir örnekle açıklamak istiyorum. Zaman zaman sınıfları ziyaret ettiğimde öğrencilerimle bir etkinlik yapmaktayız. Bu etkinliği veli eğitimlerinde de uyguluyorum. Çok basit ama çok etkili olan bu yöntemle, aslında öğrenmenin zor olmadığını, doğru yol, yöntem ve tekniklerle hızlı, kolay ve kalıcı öğrenmenin olabileceğini ortaya koyabiliyoruz. Bu etkinlikten biraz söz etmek istiyorum. Etkinliğin ilk aşamasında, hafızasına ve zekâsına güvenen bir gönüllü alıyorum. Bu şekilde gelen kişi, bütün konsantrasyonunu ve algısını bana ve dolayısıyla da söyleyeceklerime yönlendiriyor. Burada iki şey var. Birincisi, kişi gönüllü kalkmıştır. İkincisi, kendine olan inancını büyük topluluğa kanıtlamak istemektedir. Bu iki özellik nedeniyle konsantrasyonu en üst noktadadır. Buna rağmen, etkinlik içerisinde kendisine verilen bilgiler, geri istendiğinde çok az bir bölümünü ancak verebilmektedir. Bu o kişinin zekâsının düşük olmasından kaynaklı bir durum değildir. Çünkü kişinin yüksek bir zekâya sahip olması, (yukarıda da belirtmiştim) kalıcı öğrenme ve başarı için yeterli olmayabiliyor. Uygulamanın ilk etabında kişi istenenleri veremediği için kendini kötü hissedebilir ama durumun öyle olmadığını uygulama içerisinde deneyimlediği için ikinci etapta rahatlamış olduğunu hissedebiliyorsunuz. Konuya geri dönelim. Kişi istenen bilgileri geri getiremiyor veya çok azını geri getirebiliyor. Bu endişelenecek bir durum değildir. Çünkü kişi zeki olabilir ama bilgileri nasıl işleyeceği konusunda beyni eğitimsizdir. İşte, çok kısa bir sürede, uyguladığım basit bir teknikle, verdiğim bilgileri kişiden istediğim zaman, baştan sona veya sondan başa doğru hiçbir aksama olmadan verebildiğini ve bu teknikle dinleyenlerinde çok kolay, kalıcı ve hızlı öğrenebildiğini defalarca ortaya koyma şansı yakaladım.

 

Sonuç olarak sevgili Petkim'li öğrenciler, aslında çok da yüksek düzeyde bir IQ olmadan da yapılabilecek çok şey, alınabilecek çok ders ve öğrenilebilecek çok bilgi olduğunu aklınızdan çıkarmayınız. Kendinize olan inancınız ve güveniniz sizi mutlaka olmak istediğiniz yere taşıyacaktır. Yeter ki doğru yol, yöntem ve tekniklerinizi belirleyin. Rehberlik servisimizden bu yönde yardım alın ve geleceğinizi inşa etmeye hemen başlayın. Öncelikle kendinize olan inancınızı pekiştirerek ve başladığınız bir işi her ne pahasına olursa olsun sonuçlandırarak, yaşamınıza yeni bir yön verebilir ve hayatınıza heyecan katabilirsiniz. Bu yolda biz Petkim Ortaokulu Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi olarak, her zaman yanınızda olacağız, yeter ki ne istediğinizi bilerek hareket edin.

 

 

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 03.09.2015 - Güncelleme: 17.03.2023 13:57 - Görüntülenme: 1100
  Beğen | 78  kişi beğendi